Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ölü Aşk

Hiç yüreğinizi paramparça ettiniz mi siz ? Acı çekmek için sevdiniz mi birini ? Olmayacağını bile bile, Ellerine hasret geceler eskittiniz mi ? Onsuz diye bir geceyi, Saliseleri de bölüp yaşadınız mı?  Ve yine, onsuz bir sabaha başlayıpta,  nefes alamadığınız, tüm evi, bütün odaları dolaşıp, Ciğerlerinizi ellerinizle tekmelediginiz oldu mu? Herkes uykuda iken, haykırmak istediniz mi dünyaya? Öyle taşırım, Aklımdan çıkmayan, hep de hissedilen o acıyı... Ne büyük, ne kutsal. Nefes yok, hayat yok, umut yok... Telefonu alırsın eline, konuşacak kimsen yok. Kimsenin sesi iyi gelmeyecek, Duymak istediğiniz ses bile artık iyi gelmeyecek sana Istediğiniz gibi gelmeyecek çünkü Tınısı dediğin o zıkkım... Yutkunamamak nedir ? Bilirmisiniz ? Yutkunamamak, kelimeleri, O andan sonra aldığın her nefes yarım. Bundan sonra gecen her zaman dilimi size yarım... Yerini terk edenin bile yerini dolduramayacağı bir umman. Taş olmak istersin, Yok olmak istersin, Hiç olmak istersin... Hep bir yerden
En son yayınlar

Dağ & Deniz

Bir dağın eteğine yaşadım en güzel yaşımı. Ağıt yaktı isem de dağ dinledi. Sevinçten haykırdı isem de dağ duydu. Bende sevdim dağ gibi olmayı. Biri geldi sırtını dayadı güç olmaya çalıştım. Bir diğeri geldi derdini taşındım. Meyveler verecek ağaçlara kök oldum. İzler birikti eteklerime, rüzgara bile dost oldum. Direnip de zirveye çıkan olmadı. Dayanıp da iyi ki vardın diyen. Bir süre sonra hiç fark edilmedim. Ben baktım, ama artık alışılagelmişin ta kendisiydim. İz bırakılmasını dilediğim binlerce yol vardı. Eteklerim çalılarla doldu. Ben bir dağ idim. Yazın ortasında karlı kaldım. Şelaleler verip de bir kuru toprakla kaldım.  Bir gün bir deniz gördüm. Önce taşıdı beni, nazik bir hal ile... Ardından kulaklarıma doldu. Bir kendi nefesimi duyar oldum. Geri kalan her şey birden uğultu ile kayboldu. Bir kendi nefesim, bir de gök yüzüne uzanan bakışlarım kaldık. Deniz bana fısıldadı. Önce kendi nefesin. Önce sen kendi nefesini işitmelisin. Ayaklarımın üzerine doğruldum. Denizin

Bostanın Dadı Yoh

Şöyle bir hatıra canlandı gözümde, geçmiş zamandan. Kimsede kuyu yok.  Çeşme havtı doluyor. Havtın içinde bir bez parçası var. Suyun akacağı oluğu kapatıyor.  Kimi boru koymuş bu çıkışa kimide küçük bir akıntı yolu açmış bahçesine doğru.  Havt doluyor.  Sıra karşı komşuya, arkadaki komşuya yada sana geliyor.  'Va anam dünden de sen suladın yandı zepzeler' sesi var ama kavga yok.  Belki de baska mahallede var ama biz de yok.  Çekiyoruz havtin içindeki bez parçasını sırayla 'bostan' sulanıyor.   Arka komşu kalmamış dünya da vadesi yetmiş geçmiş ve gitmiş.  Mahallede bir sessizlik hakim, tilki bile sokaklara inmiş. Hüzün dolu ama artık akmıyor oluk. Ve dolmuyor havt. "Bostanın da dadı yoh bu sene " Eses Havt: Çeşmenin suyunun aktığı dikdörtgen alan

Totem

Bir Anı yaşamak için binlerce saat hesaplama yaparsınız. sevgilinize ulaşmak için beklediğiniz çaresiz günler de olabilir. Anne babanızla kucaklaşmayı da bekleyebilirsiniz. Bir kavuşma anı beklersiniz 9 ay boyunca, aynı beden iki kalp kucaklaşıp da koyun koyuna yatmanın binlerce saati geçer. Çok aşık oldunuz diyelim. ayırdı kader, kokusunu ararsın, gördüğün her yerde o vardır. hissettiğin her duyguda bir şüphe içinde. Aceba o da beni düşünüyor mudur ? cahil cahil konuşma tabi ki de uyuyor şuan ne yapsın dürtüleri ile son bulan. Ama unutmayın aynı sayılar denk geldi mi kesin düşünür. Totemi budur o işin Ah bak şu an 23:23 kesin o da beni düşünüyor... Ebeveyn olunca daha farklı oluyor. Sorumluluğu hayatın. Anne baba olmak değil sorumluluk hissinden bahsediyorum. İlk okula başladıklarında bir farklı korku. bir endişe hali. Üstüne gitsen anksiyete diye teşhisi yapıştırırlar orası da var tabi. Ama bir huzur. Emaneti Allah'a rahatlığı. Dua üstüne dua ve kavu

Zamana Bakarken

Selam sana zaman,  akıp gidiyorsun bir hiçten ötekine...  Bir doğum ile başlayıp bir ölümle bitiyorsun.  Herkes için iki kapı arası,  benim için yolun tam karşısı...  Hızıma, hizama ben koşuyorum sen yetmiyorsun. Yol başlıyor.  Yoldaş buluyorsun. Dostlar, hisler, dertler veriyorsun.  Az ilerledim mi bekle diyorsun. Karşı da görülen bir sürü kırık bardak,  vazo, çiçekler dağılmış etrafa,  geçmek için sev diyorsun.  Sevmek lügatta kolay, yaşarken zor.  Çok mu ağrın var bırak diyorsun.  Dinlemedin mi kedere boğuyor,  birde buna tokat diyorsun. Zaman....  zaman... Güzel bir gelişin var.  Başın dik, göğsün geniş.  Güvenmek isteyince üst üste geliyorsun.  Omuzlar çökünce düşüyorum bitap.  Sen bana bırak diyorsun.  Geçiyorsun,  hep geçiyorsun hiç alttan almıyor bir adım geri gelmiyorsun. Bide buna dönüşü yok diyorsun. Senin geçişin benim yaşama şevkim,  seni yakalamak idealim,  kollarımı açtım,  ne bekliyorsun...  

Sessiz Zulüm

Öğrenir bir çocuk, adından önce, Mümine terörist denilen toprağın adı, Doğu Türkistan Hürriyet eşiği zulmetle kapatılmış, Gök bayrağa bakan kanlı toprağın adı, Doğu Türkistan Aniden sokulur zihniyeti siyonist, hanene, Ecelin, pencerelerde kader diye beklendiği evlerin adı, Doğu Türkistan Bir gelin bebeklerinin hayalini kurar tabiatı gereği, Analığı elinden alınmış gelinin adı, Doğu Türkistan Yavrusuna Furkan diyemeyen ananın, Karnına saplanan süngünün adı, Doğu Türkistan Torunlarına sarılır ufak gözlü dedeler, Dedesinden farklı konuşan torunun adı, Doğu Türkistan Emri ile Rahmân’ın, mahremiyetle korunan, Açılmadı diye diri diri yakılan saçların adı, Doğu Türkistan Dumanlar kaplamış gözlerini şehrin, Zulüm enkazında İslam arayan ellerin adı, Doğu Türkistan Yücelik sahibinin habercisi, göklere uzanan minareler, Minarelerinden sessizce duyulan ezanın adı, Doğu Türkistan Camiler dolmuş saflara hasretken, Seccadesi bile eskimeyen alınların adı, Doğu Türkistan Kiminin Kudüs, vicdanıyla ağlat

Yüreğime Konan ve Göçmeyen Nicelerine…

Fotoğraf: Kayseri-2012 -eses Orta okulda, sevdiğim şarkıların sözlerini değiştirerek başlamıştım yazmaya. Şiir denemem oldu sık sık. Parçalamasam hala duruyor olurdu o sayfalar. Ancak hep birilerinin okumasından çekiniyordum o zamanlar. Gerçekten neden yapıyordum bilmiyorum. Romantik bir kafa ve duygusal bir zekam olduğuna eminim. Birilerini üzüp de kendimi de üzdürmemek sanırım hep niyetim. Lise yıllarımda da elimden kalem hiç düşmedi. Çok darladı mı birşeyler kendimi Seyyid Burhaneddin Hazretlerini  de kabristanının bulunduğu bir mezarlık da bulurdum.Elimde bir defter. Üniversite de ise onları yırttım. Bir anlık öfke ! Öfkem saman alevi gibi böyle oluşundan hiç nefret kusmadım(toplumsal meseleler hariç). Çok çabuk unutuyorum, incinmemi kırılmamı çok önemsemiyorum. İçimde bi yerlerde bu sebepden kimsenin de beni umursamadığı kanısındayım. Olsun diyorum hep; kötülük, haset, kıskançlık, kavga, öfke çok yorucu işler. Benim bu duyguları kaldırabilecek bir kalbim yok… İnsanlara küsememek ç