Hiç yüreğinizi paramparça ettiniz mi siz ? Acı çekmek için sevdiniz mi birini ? Olmayacağını bile bile, Ellerine hasret geceler eskittiniz mi ? Onsuz diye bir geceyi, Saliseleri de bölüp yaşadınız mı? Ve yine, onsuz bir sabaha başlayıpta, nefes alamadığınız, tüm evi, bütün odaları dolaşıp, Ciğerlerinizi ellerinizle tekmelediginiz oldu mu? Herkes uykuda iken, haykırmak istediniz mi dünyaya? Öyle taşırım, Aklımdan çıkmayan, hep de hissedilen o acıyı... Ne büyük, ne kutsal. Nefes yok, hayat yok, umut yok... Telefonu alırsın eline, konuşacak kimsen yok. Kimsenin sesi iyi gelmeyecek, Duymak istediğiniz ses bile artık iyi gelmeyecek sana Istediğiniz gibi gelmeyecek çünkü Tınısı dediğin o zıkkım... Yutkunamamak nedir ? Bilirmisiniz ? Yutkunamamak, kelimeleri, O andan sonra aldığın her nefes yarım. Bundan sonra gecen her zaman dilimi size yarım... Yerini terk edenin bile yerini dolduramayacağı bir umman. Taş olmak istersin, Yok olmak istersin, Hiç olmak istersin... Hep bir yerden
Bir dağın eteğine yaşadım en güzel yaşımı. Ağıt yaktı isem de dağ dinledi. Sevinçten haykırdı isem de dağ duydu. Bende sevdim dağ gibi olmayı. Biri geldi sırtını dayadı güç olmaya çalıştım. Bir diğeri geldi derdini taşındım. Meyveler verecek ağaçlara kök oldum. İzler birikti eteklerime, rüzgara bile dost oldum. Direnip de zirveye çıkan olmadı. Dayanıp da iyi ki vardın diyen. Bir süre sonra hiç fark edilmedim. Ben baktım, ama artık alışılagelmişin ta kendisiydim. İz bırakılmasını dilediğim binlerce yol vardı. Eteklerim çalılarla doldu. Ben bir dağ idim. Yazın ortasında karlı kaldım. Şelaleler verip de bir kuru toprakla kaldım. Bir gün bir deniz gördüm. Önce taşıdı beni, nazik bir hal ile... Ardından kulaklarıma doldu. Bir kendi nefesimi duyar oldum. Geri kalan her şey birden uğultu ile kayboldu. Bir kendi nefesim, bir de gök yüzüne uzanan bakışlarım kaldık. Deniz bana fısıldadı. Önce kendi nefesin. Önce sen kendi nefesini işitmelisin. Ayaklarımın üzerine doğruldum. Denizin