Orta okulda, sevdiğim şarkıların sözlerini değiştirerek başlamıştım yazmaya. Şiir denemem oldu sık sık. Parçalamasam hala duruyor olurdu o sayfalar. Ancak hep birilerinin okumasından çekiniyordum o zamanlar. Gerçekten neden yapıyordum bilmiyorum. Romantik bir kafa ve duygusal bir zekam olduğuna eminim. Birilerini üzüp de kendimi de üzdürmemek sanırım hep niyetim. Lise yıllarımda da elimden kalem hiç düşmedi. Çok darladı mı birşeyler kendimi Seyyid Burhaneddin Hazretlerini de kabristanının bulunduğu bir mezarlık da bulurdum.Elimde bir defter. Üniversite de ise onları yırttım. Bir anlık öfke !
Öfkem saman alevi gibi böyle oluşundan hiç nefret kusmadım(toplumsal meseleler hariç). Çok çabuk unutuyorum, incinmemi kırılmamı çok önemsemiyorum. İçimde bi yerlerde bu sebepden kimsenin de beni umursamadığı kanısındayım. Olsun diyorum hep; kötülük, haset, kıskançlık, kavga, öfke çok yorucu işler. Benim bu duyguları kaldırabilecek bir kalbim yok…
İnsanlara küsememek çok sey kazandırdı bana. Çok güzel insanlar. Sonra bir gün bi defter aldım kendime. Gök mavisi sayfaları olan altın sarısı bir defter, insanlarımın simalarını sakladığım ve hala o insanlar ile olmayı özlediğim bir yer burası. En güzel an diyebildiğim anlarda tekrar var eden. En kötü dakikalarımı dahi hala yaşadığım. Yırtıp da sayfalarını birer birer atamadığım.
Her insanın hayatında zihnine yer eden, sözlerinden , duruşundan, hayata bakışından etkilendiği birileri olmuştur. İstedim ki, benim hayatıma, gönlüme girmiş insanlar yer etsinler kalem ve kelam ile şu sayfalarıma. Sözelere değil de kalemin yazdığına güveniyorum. Kıymetini bileninde ise hep durur çünkü. Önceleri düşünmezdim. Sadece hatıra niyeti ile unutmamak için yazıyordum insanlarımı,şimdi kızlarıma emanet etmek için yazıyorum. Kendilerine özel her ay yazdığım defterleri ile beraber. Ömrümüz olur ise emanetçim oolacaklar.
Kimler var kimler,
İlkokuldaki birçok sözlerini ile öğütlerini kulağıma küpe ettiğim öğretmenlerime,
Lisede tarih sevdiren ve fizikten tiksindiren hocalarıma,
Bana liselim diyen, kahveyi ve Zeki Müren’i sevdiren ablama,
patates cipsinin her yemede döner etkisi yaptığı dostluklarıma,
Bağırarak şarkı söylediğimiz yollardan,
okul bahçesinde kaçak göçek fotoğraf çektirip de sevdiceğine gönderttiren bu günlerde o adam ile yuva kuran arkadaşıma,
Nato Caddesi’nde bir cam önünde türküler söylediğimiz Iğdırlı çatlağıma,
gecenin bir vakti çiğ köfteciden kaçtığım o üç güzel gönüllüden,
yine gecenin bir yarısı mezarlığa sürüklediğim Leyla’ma, çayımın kahyasına.
92 yada 93 yaşında,’ ay kızım senmin’ diyen Hacı neneme. Üniversite kantininde çalışan,
bana istenen çaylarda ‘ o kartonda içmez ince belle ver ‘ diyen ablama varana.
Evini, odasını, sofrasını bana açan, sıcacık sesli güzel Isparta’lılardan,
Yanlızlığı kendine güzelleştiren güzelleştiren ailesini tamamen kaybetmiş gülen gözlü güzel insana,
Bir futbol sahasında bana ofsaytı öğretmeye çalışan, çayımı demleyen vefalı arkadaşıma,
kitapları elinde bırakmayıp da bana da kitap okumayı sevdiren, her muhabbetimi bıkmadan dinleyen, biraz nostaljimsin diyenden,
doğru söyledim diye beni aralarında istemeyenlere,
sitemlerin, sevgilerin, hüzünlerin yeri burası…
Selam olsun
Yüreğime konan ve göçmeyen nicelerine…
Çok güzel anılarım oldu, çok güzel anılarım olsun, çok güzel anılarınız olsun.
“Güzel” insanlarla…
Eses…
Yorumlar
Yorum Gönder